Kerbelâ Olayı’na sağduyuyla yaklaşmak
Üzerinden geçen yüzlerce yıla rağmen hatırası hâlâ canlı olan bir hadisedir Kerbelâ… Peki, bu müteessir hadiseye nasıl yaklaşmak gerekir? Siyaset ve mezhepsel taassuplar bu olayın neresinde yer alır? Kerbelâ’ya analitik gözle, nesnel bilgiyle ve çözüm amacıyla yaklaşılabilir mi?
Günümüzde Kerbelâ kavramı, İslam Peygamber’i Hz. Muhammed’in kızı Fâtıma’dan (ö. 11/ 632) torunu Hz. Hüseyin’in (ö. 61/ 680) türbesinin bulunmasından dolayı Şiîlerce kutsal sayılan Irak’ta bir şehir ismini çağrıştırır. Fakat söz konusu bu kavram İslâm tarihindeki şöhretini, Hz. Ali’nin (ö. 40/661) Fatıma’dan olan küçük oğlu Hz. Hüseyin’in (ö. 61/680) kardeşleri ve aile fertleriyle birlikte 10 Muharrem 61[1] (1 Ekim 680) tarihinde aşure günü Emevî Halifesi Yezid b. Muaviye’nin[2] (ö. 64/ 684) Kûfe Valisi Ubeydullah b. Ziyad’ın birliklerince çölde on gün susuz bırakılarak öldürülmesi ve mezarlarının burada bulunmasından alır.
Kaynakların bildirdiğine göre bu üzücü olayda Hz. Hüseyin ile birlikte ailesinden başta kardeşleri Cafer b. Ali, Osman b. Ali, Abbasu’l-Asğar ve Muhammed b. Ali el-Asğar, Ubeydullah b. Ali, Ebu Bekir b. Ali olmak üzere on yedi erkek şehit edilmiştir. Bunların içinde Hz. Hüseyin’in ağabeyi Hz. Hasan’ın oğlu Kasım b. Hasan da bulunuyordu.[3] Hiç şüphesiz bu olay -yani Hz. Hüseyin’in çocukları ve yeğenleriyle birlikte feci bir şekilde şehit edilmesi- o dönemde sadece Hâşimoğullarını değil, Hz. Peygamber’in bir emaneti konumunda olan Ehl-i beyt’e sevgi, saygı ve hürmet hisleriyle dolu olan bütün Müslümanları da derinden etkilemiş, duygu ve düşünce dünyalarında onulmaz yaralar bırakmıştır. Ancak şurası unutulmamalıdır ki, Hz. Hüseyin’in ikinci Emevî Halifesi Yezid b. Muaviye tarafından şehit edilmesi dinî değil, siyasi/politik bir olgudur.
Hz. Hüseyin’in başına gelenlerin arka planında İslâm öncesinde Hâşimoğulları ile Ümeyyeoğulları arasında yaşanan politik ve sosyo-ekonomik çekişmeler bulunur.[4] Dolayısıyla sorun başlangıçta dinî değil, siyasi ve sosyolojik bir olguyken daha sonraları âdeta dinî bir hüviyete dönüştürülmüştür.[5]
Efsaneleşen bir tarihî hadise
Bütün Müslümanlarda olduğu gibi Türk toplumunun tasavvurunda da Kerbelâ, Hz. Peygamber’in Hz. Hasan ile birlikte “dünyada çiçeklerim”, “cennet gençlerinin efendileri”[6] diye nitelediği ve “Allah’ım, ben bunları seviyorum, sen de sev”[7] diye dua ettiği Hz. Hüseyin’in[8] ve çoğu Ehl-i beyt mensubu yakınlarının topluca şehit edildiği bir yerin adı olmanın ötesinde bu acı ve kasvetli vakıayı hatırlatan bir remize dönüşmüştür. Ancak bu elim hadise ve bu olayın mağduru olan Hz. Hüseyin’in hayatı zamanla efsanevi ve menkıbevi bir hüviyete dönüştürülerek bu olay ve Hz. Hüseyin’in ismi etrafında yeni bazı inançlar oluşturulmuş, bunlar da Şia’ya mensup yazarlar tarafından yaygınlaştırılmıştır.
Bu durum, zamanla bu olayda bazı hikmetlerin ve sırların bulunduğu istikametinde iç yüzünü araştırma merakına ve Bâtınî yorumlara da sebebiyet vermiştir. Yine bu amaçla bazı hadisler uydurulmuş, Kur’an âyetleri -örneğin Ahzab sûresinin 33, eş-Şûrâ sûresinin 23. ayetleri[9]- literal manasına aykırı olarak, zorlama tevil ve yorumlarla Ehl-i beyt hakkında yorumlanmaya gayret edilmiştir. Örneğin ilk Şiî bilginlerden Şeyh Sâduk (ö. 381/991), eş-Şûra sûresinde geçen kurbâ (yakınlar) ifadesini Ehl-i beyt -yani Allah Resulü’nün ailesi olarak tefsir etmiş ve onları- risâletin karşılığı olan bedel olarak nitelemiştir.[10] Bu tür çabalarla Hz. Hüseyin ve Kerbelâ adı bir tür kült[11] hâline dönüştürülmüş; bu acı olayı anmak, Hz. Hüseyin’in şehâdeti dolayısıyla yas tutmak ve bu olayla ilgili eser yazmak mükâfat kazanmaya aracı kılınmıştır.
10 Muharrem 61/ 1 Ekim 680 tarihinde Kerbelâ’da Hz. Hüseyin ve çocuklarının Emevî Halifesi Yezid b. Muaviye tarafından hunharca öldürülmesi olayı bütün Müslümanlarda derin bir üzüntü oluşturmuştur. Kerbelâ Hadisesi’nden veyahut Hz. Hüseyin’in katledilmesinden sonra ortaya çıkan bu üzüntü, ilk olarak Hz. Ali taraftarlığıyla siyasi olarak gün yüzüne çıkan Şiî hareket mensuplarınca imamet nazariyesine yahut inancına dönüştürülmüştür. O hâlde Kerbelâ Hadisesi’nden sonra ortaya çıkan Şiî inançların başında imamet öğretisi gelmektedir. Şiî Müslümanlarca geliştirilen bu üzüntü, daha sonra acıyı duyumsama ve matem çekme algısına dönüştürülerek bir tür inanç ve ayine evrilmiş, diğer Müslümanlardan kendilerini ayırt edici bir inanç ve uygulamaya dönüşmüştür.
Matem kültü
Sebbü’s-sahâbe diye bilinen Şiîlerin sahabeye lanet etme ya da lanet okuma anlayışları da yine Şiî Büveyhiler zamanında Kerbelâ Olayı’nın resmî mateme dönüştürülmesinden bir yıl önce 351/ 962’de açıkça uygulamaya konulan inançlarından olmuştur. Hz. Hüseyin ve diğer Ehl-i beyt mensuplarının kanlarının karıştığından hareketle Kerbelâ toprağı kutsal sayılmış, Hz. Hüseyin’in kabrini ziyaret dinî bir ritüel olmuş, burayı ziyaret hac ile birlikte tutulmuş, Kerbelâ toprağından yapılan pişmiş tuğlalar (türbet veya mühr), namazda secde esnasında alnın altına konulan ibadet malzemesine (secde taşına) dönüştürülmüştür. Hz. Hüseyin ve Kerbelâ toprağı Şiîlerce kült hâline dönüştürülmüş, bunun neticesi olarak insanlarda Hz. Hüseyin’in türbesi civarına, yani Kerbelâ topraklarına gömülmek isteği ortaya çıkmıştır. Bu arzu ve inancın kökeninde Ehl-i beyt’e ve Kerbelâ’da şehit edilen Hz. Hüseyin’e atfedilen kutsiyet ve üstünlük telakkisi bulunmaktadır. Bunda imameti nübüvvetin devamı saymalarının etkisi büyüktür.
Şiîlerce Hz. Hüseyin’in şehâdeti üzerine ortaya çıkarılan inançlardan birisi de Hz. Hüseyin’i insanlığın ruhen gelişmesi için kendini adayan bir kahraman olarak telakki etmektir. Kerbelâ kimi Şiî müelliflerce bir facia olarak değil, Şiîlerin imanını zinde tutmak için ilahi bir lütuf olarak yorumlanmıştır.
Siyasi emeller
İslam tarihinde olduğu gibi bugün de bu elim Kerbelâ Olayı’nın her yıl anılmasından İslam toplumunun aleyhine ancak kendi siyasi emelleri lehine hoşnut olan grup ve zümreler bulunmaktadır. Zira bu tür olaylar hileli yönlendirmeye açıktır. Tarihte söz konusu elim olay manipüle edilerek İslam toplumu çeşitli dinî inançlar etrafında birbirinden ayrılmış ve tefrikaya düşürülmüşse bugün de aynı olay üzerinden benzer sonuçlara varmak isteyen zümreler bulunmaktadır.
Şurası unutulmamalıdır ki Kerbelâ Olayı’nın her yıl anılmamasını istemek; zulmü ve haksızlığı tasvip etmek olmadığı gibi Ehl-i beyt’i, Rasulullah’ı sevmemek ve onların yüce hatırasına saygı duymamak da değildir. Zira İslâm’ın ana prensiplerinden birisi de kimden gelirse gelsin zulüm ve haksızlığa karşı olmak, adaletin gerçekleşmesine yardımcı olmaktır. Bu sebepten olacak başta İmam Âzam Ebû Hanife (80/699- 150/767) olmak üzere birçok İslam âlimi Emevîlerin siyasi ve politik ihtiraslarından kaynaklanan baskı ve zulümlerine karşılık Hz. Hüseyin’in torunu İmam Zeyd b. Ali b. Hüseyin b. Ali b. Ebî Talib (ö. 121/738)’in mücadelesinde olduğu gibi Ehl-i beyt mensuplarını desteklemişler, onların tarafında olmuşlardır. Bu sebeple Kerbelâ Olayı’na siyasi-mezhepsel bir yaklaşımla değil; analitik gözle, nesnel bilgiyle ve çözüm amacıyla yaklaşılmalıdır.[12]
Dipnotlar:
[1] Halife b. Hayyât, Tarihu Halife b. Hayyât, Halife b. Hayyât Tarihi, Çev. Abdulhalik Bakır, (Ankara: 2001), 287.
[2] İkinci Emevî halifesi olan Yezîd b. Muaviye, babası Muaviye b. Ebî Süfyan’ın ölümünün ardından üç yıl sekiz ay halifelikte bulunmuş ve genç sayılabilecek bir anında, yani otuz sekiz yaşında vefat etmiştir. Yezid b. Muaviye’den sonra oğlu Muaviye b. Yezid b. Muaviye halife olmuş fakat onun hilafeti de yaklaşık bir buçuk ay sürmüş, yirmi ya da yirmi bir yaşında vefat etmiştir. Bkz. Halife b. Hayyât, Tarihu Halife b. Hayyât, 307-308, 310. Emevî iktidarının kurucusu ve ilk Emevî halifesi olan Muaviye b. Ebî Süfyan (ö. 59/ 679), Hz. Peygamber’in vahiy kâtipliğini yapmış sahabeden olan bir kişidir. Bkz. Halife b. Hayyât, Tarihu Halife b. Hayyât, 125.
[3] Halife b. Hayyât, Tarihu Halife b. Hayyât, 287- 288.
[4] Benzer değerlendirmeler için bkz. Mahmud Abbas el-Akkad, el-Hüseyin b. Ali b. Ebî Tâlib, (Kahire: 1948); Sarıçam, İbrahim, Emevî- Haşimî İlişkileri İslam Öncesinden Abbasîlere Kadar, 3. Baskı, (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2011), 307 vd.
[5] Selim Özarslan, “Kerbelâ Olayının Şiî İnançlar Üzerine Etkisi”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 21, Sayı: 36, 2016, 53.
[6] Tirmizî, Ebi İsa Muhammed b. İsa b. Sevrâ, Sünen, (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1413/1992), “Menâkıb”, 31.
[7] Buhârî, Ebi Abdillah Muhammed b. İsmail, Sahih-i Buhâri, (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1413/1992), “Fezâilü ashâbi’n-nebî”, 22; Müslim, Ebi Hüseyin Müslim b. Haccac, Sahih-i Müslim, (İstanbul: Çağrı Yayınları, 1413/1992), “Fezâilü’s-sahâbe”, 32, 60, 61, 67, 95.
[8] Hz. Hüseyin’e “güzel, bir tanecik, güzelcik" anlamına gelen bu ismi dedesi Hz. Peygamber vermişti. Hz. Hüseyin adı gibi fiziki özellikleri bakımından da çok güzel yaratılmıştı. Babası Hz. Ali bir sözünde bunu şöyle ifade etmiştir: “Oğlum Hasan, göğsünden başına kadar olan kısmında, diğer oğlum Hüseyin de bundan aşağı olan kısmında Hz. Peygamber’e çok benzerdi.” Bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, (Beyrut: 1405/1985), 1/ 108.
[9] “De ki: Ben buna karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum…” eş-Şûrâ, 42/23.
[10] Şeyh Sâduk Ebû Câfer Muhammed b. Ali İbn Bâbeveyh el-Kummî, Risâletu’l-İ’tikâdâti’l-İmamiyye (Şiî –İmamiyye’nin İnanç Esasları), çev. E. Ruhi Fığlalı, (Ankara: 1978), 132.
[11] Fransızca bir kelime olan Kült (culte): 1.Tapma, tapınma 2. Din 3. Dini tören, ibadet, âyin anlamlarında kullanılmıştır. Bkz. Komisyon, Türkçe Sözlük, (Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları, 1988), 2/ 947.
[12] Detaylı bilgi için bk. Özarslan, “Kerbelâ Olayının Şiî İnançlar Üzerine Etkisi”, Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, ss. 51-71.
Sesler ve Ezgiler
“Sesler ve Ezgiler” adlı podcast serimizde hayatımıza eşlik eden melodiler üzerine sohbet ediyor; müziğin yapısına, türlerine, tarihine, kültürel dinamiklerine değiniyoruz. Müzikologlar, sosyologlar, müzisyenler ile her bölümü şenlendiriyor; müziğin farklı veçhelerine birlikte bakıyoruz. Melodilerin akışında notaların derinliğine iniyoruz.
Darbeler, İhanetler ve İsyanlar
Osmanlı Devleti'nden Türkiye Cumhuriyetine miras kalan darbeci zihniyete odaklanarak tarihi seyir içerisinde meydana gelen darbeleri, ihanetleri ve isyanları Doç. Dr. Hasan Taner Kerimoğlu rehberliğinde değerlendiriyoruz.